MEMUR ATATÜRK
- Savaş Barha
- 29 Oca 2012
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 May
Geçenlerde bir video izledim Facebook’ta. Ali Kırca’nın ATV’de iken sunduğu ‘’Siyaset Meydanı’’na İbrahim Babur adlı bir Gazi katılmıştı. Sırnak Silopi de görev yapmış. Mayınları imha ediyormuş. Bir gün mayınları temizlerken tuzaklı bir el bombası olduğunu fark etmiş. Bombanın pimi çıkmış o an. Astsubay İbrahim Babur askerlerini oradan uzaklaştırmış. Bombanın üzerine atlamış.
Tam atarken bomba elinde patlamış ve iki elini kaybetmiş. Gazi olmuş.Buna rağmen ‘’Görevimi yaptım.’’ diyor. Ellerini kaybetmesine rağmen ‘’Görevdi’’ diyor. ‘’Ben büyük bir iş yapmadım, benim vazifem buydu.’’diyor. Duygularımızı bir tarafa bırakırsak evet görevini yaptı.Askerlerini ve vatanını korumak o astsubayın göreviydi. Her devlet memuru gibi, her vatandaş gibi o da görevini yaptı. Halk için yaşamanın görev olduğu bilincine sahipti. Görev gerektirirse eğer, ölüm bile gerçekleşmelidir bu uğurda. Öyle şatafatlı gösterilere, madalyalara, destanlara da gerek yok. Atatürk de devlet memuruydu, görevli bir askerdi. Görevi; vatanı düşmanlardan kurtarmak ve halka huzur sağlamaktı. Ve o da her devlet memuru gibi görevini yaptı. Yeri geldi savaştı belki, yeri geldi uyumadı belki. Belki de aç kaldı. (Malvarlığına baktığımızda hiç de gariban değilmiş. Sadece laptopu yokmuş. Ama o zaman laptop yokmuş.)
Ama tüm bunlar sadece göreviydi. Vatan için gerekiyorsa ölmeliydi bile. Ölümü bile onu bir kahraman yapmaya yetmezdi. Görevini yaptı öldü denilirdi. Devlet sana bir görev verdiyse eğer bunu en iyi şekilde yapmak mecburiyetindesin. Yapmazsan cezasını çekersin, Yaparsan da bir ödül beklememelisin. Devlet memuruna işini yaptı diye ödül vermez. Teşekkür eder, hakkını verir, yoluna gönderir. Şimdi bazıları; ‘’Atatürk devlet memuruydu. Ama birçok iş yaptı. Herhangi bir devlet memurunun yapabileceğinden kat kat fazla icraat yaptı.’’ diyor sanki. Birkaç örnek vereceğim şimdi sizlere. Dikkatlice okuyun lütfen. Ama bir bardak soğuk suyu yanınızda bulundurmayı unutmayın sakın. Hani bize hep Atatürk; Kadınlara seçme seçilme hakkını verdi.19 Mayıs’ı gençlere,23 Nisan’ı çocuklara armağan etti. Aslında bunların hiç biri gerçek değil. Ne kadınlara verildiği söylenen seçme-seçilme hakkı ne de gençlere ve çocuklara armağan ettiği dillerden düşürülmeyen bayramlar. Ve bu gibi daha bir sürü gerçek olmayan sebep öne süreceksinizdir.
Gelin hakikatler üzerine dökülen külleri hep beraber üfleyelim.1.Kadınlara seçme – seçilme hakkını Atatürk vermedi. ‘’Nasıl yani’’ mi? Okuyun da görün. Türk kadınlar birliği daha Osmanlı dönemindeyken bu konuyu gündeme getirmişlerdi. II. Meşrutiyet’ten beri iktidarın dikkatini bu meselenin üzerine çekmeye çalışmışlardı. Ama yöneticiler sürekli bunları atlatmakta, konu ertelenmekteydi. Hatta Atatürk; onlar erkekler gibi bir bedel ödediler mi ki bu talepte bulunuyorlar. Erkekler gibi askerlik yaptılar mı ki bu hakkı istiyorlar gibi açıklamalarda bulunmuş ve karşı çıkmıştır kadınların bu isteklerine. Kasım 1934’te Ankara Kız Lisesi’ni ziyaret ederken kız öğrenciler Atatürk’ü sıkıştırmış ve Atatürk; ‘’mebus seçersiniz ve mebus olursunuz; fakat asker de olacaksınız.’’ demek zorunda kalmış.1934 yılının sonlarına doğru Türk Kadınlar Birliği büyük bir toplantı düzenlerler ve TBMM’ne kadar bir izinsiz bir yürüyüş yaparlar. Meclis önünde slogan atarak Atatürk’ün kendilerini dinlemelerini isterler. ‘’Atatürk bizimle görüşmeden buradan bir yere ayrılmayız.’’ diye diretirler. Ve Türk Kadınlar Birliği amacına ulaşmıştır.
Atatürk kendileriyle görüşür ve isteklerini kabul eder. 1934 seçimlerinde kadınlar seçme seçilme hakkını alır ve 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili meclise girecektir. 2. 19 Mayıs nasıl ortaya çıktı? Yıl 1936. Günlerden 19 Mayıs. Atatürk Dolmabahçe’de, yanında Şükrü Kaya, Ruşen Eşref, Kılıç Ali, Salih Bozok, Mehmet Seydan, Nuri Conker var, konuşuyorlar. Birden bire Atatürk soruyor; ‘Bugün günlerden ne?’Diyorlar ‘Salı, Çarşamba’ neyse. Ayın kaçı? 19’u. Aylardan ne? Mayıs. ‘Ne oldu bugün söyleyin bakalım?’ diyor. Düşünüyorlar, ‘’19 Mayıs’ta ne oldu?’’ düşünüyorlar ama bir türlü o tarihte Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı hatırlarına gelmiyor. Çeşitli tahminlerde bulunuyorlar: İzmir’in işgalinin 3. günü, Ankara mitingi, İsmet Paşa’nın Lozan’dan Gazi’ye çektiği telgraf, Haliç Konferansı, İngilizlerle Irak meselesinin konuşulması, Terekkiperver Fırka’nın kapatılması. İsmet Bozdağ’a göre bu garip tahminlerinde sıkılan Atatürk sonunda, ‘Bırakın yahu bunları’ diyor. ‘Öyle bir şeydir ki bu, ülkenin kurtuluşudur.’ Yine bulamıyorlar. En son Şükrü Kaya hatırlıyor. ‘bu sizin İstanbul’dan ayrıldığınız gün mü?’ deyince ‘Yaklaştın’ diyor. ‘Samsun’a çıktığımız gün.’Ertesi sene 19 Mayıs’ta Şükrü Kaya’nın tertibiyle 19 Mayıs Bayramı kutlanıyor.
Samsun’a çıkma olayını gençlere özdeşleştirme arasındaki ilişkiyi bulana benden bir tadella.3.23 Nisan Çocuk Bayramı’nı Atatürk mü ilan etti?23 Nisan çocuk bayramının gerçek adı ‘’Himaye-i Etfâl Cemiyeti.’’ Şehit ve gazi çocuklarının bakımını yapmak için kurulmuştur. Bu çocuklara güzel elbiseler alınır, bakımları yapılır. Daha sonra etkinliğe katılan üst düzey devlet adamlarının çocuklarının ‘’şıklık’’ yarışması haline gelir. Dans ederler, güzel güzel giyinirler. Mustafa Armağan demiş ya; ’’çocuk bayramı bahane, danslar şahane.’’ Başka söze ne hacet. Bu bayram Meclis Başkanı’nı ilgilendirmektedir. Zaten Atatürk 1929’dan ölümüne kadar bu bayramlara hiç katılmamıştır. Katılmadığı bir bayramı çocuklara nasıl hediye edecekti ki zaten. Çocuklar onu ilgilendirmiyordu.
Kısaca Atatürk 23 Nisan’ı çocuklara armağan etmedi. Yazacak daha onlarca konu var aslında. Bize hep yalan yanlış tarih öğretildi. Atatürk’ün yapmadıklarını yapmış gibi, yaptıklarını da yapmamış gibi gösteren insanlarımız var. Amaçları ne bilmiyoruz.(!) Ama gün gelecek tarih üzerindeki bütün küller kalkacak. Hakikati öğrenmek isteyenlerin nefesi ne kadar kuvvetli olursa, küller altındaki gerçekler o kadar çabuk ortaya çıkacaktır.







Yorumlar